Famous Blue Raincoat.
Saat 21:42.
Hava soğuk. Bulutlar var, kar havası.
Hafif bir rüzgar,yan odadan gelen ‘anne’ sesi.
Buse konserde,Ankara’da. Bense odamdayım. Oda arkadaşım dışarı çıktı. Müzik dinliyorum.
Yüzüm yağlanmış yine, çok sinir bozucu bir durum açıkçası.O kadar yıkıyorum, sabunluyorum yine pisleniyor.Ne yüzmüş yahu.
İstanbul-Eskişehir arası 3 saat kadar olmuş.Bunu duyduğum anda gülümsedim.Bir an elim telefona gitti: ’Çok az mesafemiz var artık, devam edelim mi?Kara yolları bize gecikmiş yeni yıl hediyesi verdi.Hem Marmara Üniversitesinde olsam da aynı şey olacaktı, buluşabilmek için bu kadar yol kat edecektik değil mi?’ demek istedim.Sadece istedim.Demedim zaten diyemem de…
Zayıf anlarımdan her daim nefret etmişimdir tipik bir insan gibi.O anda beyin tutulması yaşarsın.Duyguların mantığının önüne geçer ve bir anda mantığın gri renkli dünyasının ötesinde rengarenk boyalı duygu sarmaşığı bir dünya belirir zihninde.Ve umrunda olmaz hiçbir şey.Duyguları kötülemek değildi amacım ama sanırım kötüledim.Olsun demek ki hak etmişlerdi, ne yapalım.
.ç =>suratsızsurat.
k1=>postbıyıklıamca.
Sonuç:KAVGA .
Fakat cici kavgalardan.Suratsızsurat’ın olağan suratsızlığının karşısında Postbıyıklıamca’nın sert bakışları.Aslında iyi anlaşıyorlar da yazı dilinde sürekli kavga ediyorlar, bilemedim hala nedenini.
Talk to me like lovers do.
Walk me like lovers do.
Yüzünü özledim.
Ben de.Ama içimden özlüyorum, dışımdan değil.Özür dilerim gerçekten, gerçekten…